Sayın Çevre ve Şehircilik Bakanımız Mehmet ÖZHASEKİ Bey’in de son zamanlarda yerinde dönüşümü destekliyoruz, şeklindeki beyanları da aslında kabul edilebilir nitelikte değildir. Mahalle kültürünün yok oluşuna karşı bir sitemle bu düşünülse de toplulaştırmalar mahalle kültürünün önüne geçen oluşumlar değildir. Bilakis daha çok insan ilişkisi sağlamaktadır. Burada maharet site yönetimlerine kalmaktadır.
Ayrıca şehrin mimari ruhu açısından olaya baktığımızda da yeni yapılan yapılar şehrin kültüründen çk uzaklaşmış yapılardır. Üstelik bu yerinde dönüşümler gelecek 50 yılı kirletmektedir. Örneğin ülkemizde milli mimari envanteri sağlamak ve korumakla yükümlü olan Anıtlar Kurulu denen kurum, tarihi eserleri kullanılmaz hale getiren bir kurum haline gelmiştir. Oysa toplulaştırmalar esnasında imar planı çalışmaları esnasında bölgenin kültürel öğelerini yansıtan milli mimari envanteri o bölgedeki mimarlarla paylaştığı taktirde ve biraz da o mimarlara sanatsal katkı sağlamak imkanı verdiği taktirde gerçek anlamda işlevsel, kültürel öğeleri içinde barındıran, komşuluk ilişkilerine katkı sağlayacak ve içinde bulunulan yüzyılın ihtiyaçlarının da içinde yer aldığı bir mimari ortaya çıkacaktır.
100 yıldır mimarlık fakültelerimiz var. Paramız var, pulumuz var, bilenlerimiz var. Mimarlarımız var. Ellerini vicdanlarına koysunlar. Mimarimizin geldiği noktada yerinde dönüşüm sonucu ortaya koyduğumuz mimarı tarz için ne medeniyeti diyecek? Olsa olsa arabesk medeniyeti denilebilir. Bunun tek müsebbibi mimarlar değil. Sanat ruhunu taşıyan mimarlarımız elbette var ama mimarlar müteahhitlerin işçileri durumuna düşmüş oldukları için mesleki ve kültürel sanatlarını yapıkları eserlere uygulayamaz olmuşlardır. Bu hukuk meslekleri de dahil çoğu meslek grubu için aynıdır.Üç beş milyon parası olan ilk okul mezunu bile olmayan bir müteahhit binanın renginden dış cephesine kadar her konuya mimardan daha çok müdahale etmekte ve hatta son sözü söylemektedir. Mesele sadece mali değildir. Aynı maliyetlerle doğru ürün seçimi uzman kişilere bırakılmalıdır. Koca koca cam binalar, yanında gökdelenler, onun yanında bakıyorsunuz bir tamirhane, onun yanında öksüz kalmış gibi bir tarihi eser. Yan yana iç içe geçmiş vaziyette. İşte bütün bunları ortaya koyacağımız ve çözümlerinin değerlendirildiği bir şehircilik anlayışıyla mimarlık sanatının müteahhit baskısından uzaklaştırılıp, milli envantere göre değerlendirildiği bir şehircilik anlayışının, bürokrasiye boğdurulmadan dizayn edilmesi lazımdır.
Toplu kentsel dönüşüm projeleri bu anlamda bir fırsattır. Bu toplu dönüşümlerde imar hakkı transferi konusu dayasal olarak yerini almalıdır. Bu surette toplulaştırılan yapılarda güçlü bir mühendislik hizmeti ışığında güçlü kültürel ve işlevsel bir mimari çalışma ile projeler üretilmelidir. Bu toplulaştırmalar göz önüne alınarak otopark ve trafik yoğunluğu gibi unsurlar da çözülmeye çalışılmalıdır. Bu manada belediyelerin planlamaları oldukça eksik olduğu gibi sıradışı uygulamalara da menfaatler karşılığı müsamaha gösterilmektedir.
Hadi bundan vazgeçtik, bazı belediyelerde memurlar o kadar aymazlazmış durumdaki vatandaşa bilgi vermeyip sen git müteahhit gelsin gibi yaklaşımlar içindedir. O yüzden tüm bu hususlar hakkında çözümcül, birleşik bir yasa düzenlemesi gerekmektedir. Zira farklı zamanlardaki parçalı bulutlu yasal düzenlemeler suistimallere veya mağduriyetlere sebep olabilmektedir.
Yepyeni binalar yapılırken akıllı binalar da ihmal edilmektedir. Ülkemizde akıllı bina denince akla görüntülü kapı diaonları gelmemelidir. Çöp atıklarının dönüştürülmesi, yağmur sularının kullanılması, güneş enerjisine uygun alt yapıların hazırlanması, ısıtma ve soğutmada israfı önleyici tedbirlerin alındığı, ortak giderlerin azaltıldığı akıllı binalar planlanmalıdır.
Av. Cihat DEMİRBAĞ
______________________________
ajansFİKİRTEPE / www.fikirtepehaber.com
Bu nasil bir tip